12 Ocak 2025 Pazar

WOLFL 2025

 TÜRKÇE: (For English please scroll down.)

Bu sene  de yeni yıla arkadaşlarla girdik ve yine yeni yıl canlandırmamı kucağımda yaptım. Arkadaşlarımız Erhan ve Leyla'nın evlerine gidip kanepede yerimi alana kadar ne yapacağımı bilmiyordum! 

Geçen sene, yani 2024 yılbaşı, Başar ve Yasemin'in
evindeydik; o zaman özel filmimde de kullanabileceğim bir canlandırma yapmak istemiştim. Çizgileri toparlamam ("tiedown") bitmediği için bir de "belki özel filmimde kullanırım, şimdiden açık etmeyelim" düşüncesiyle Facebook dışında yayınlamamıştım. O eksiği bilvesile tamamlıyorum!

Bu sene de kanepede oturmuş ne yapacağımı düşünürken elim 2006'dan beri tercihli tercihli yeniyıl temam olan küçük Mozart'a gitti. (2006'dan sonra 2009-2010-2011-2022-2023 yılbaşı geceleri! Bkz: "Wolfl 2022", 4 Nisan 2022, "Küçük Dahiyle Yeni Yıl Gecesi", 12 Ocak 2011.) Sonunda ucuca ekleyip bir kısa film çıkartabilsem ne hoş olurdu; plânsız yaptığım bu sahneler ne kadar oturur bilinmez ama kafamda 14 Köchel sayılı 5 numaralı sonatının Allegro bölümü var. Piyano eşliğinde flüt ile çalınan o canlı ve şakacı eseri Mozart babasıyla İngiltere'ye yaptığı seyahatte yazmış- o sıralarda 9-10 yaşlarında!

Bütün canlandırma bir gecede ve kucağımda olmadı tabii; sadece bütün uçlar ve ilk araresimlerden birkaçı. Sonra evde masamda tamamladım. Resimler kaba kaldı, yani "tiedown" bile yapamadım ama hiç değilse taradım, bu sayede görüntü yüksek çözünürlüklü ve berrak oldu.



ENGLISH:

Once again, we entered the new year in the company of friends and again I entered the new year animating on my lap. I had no idea what I would end up doing until we got to the home of our friends Erhan and Leyla and I took my place on the couch.

Last year we were at Başar and Yasemin's place. That time I was aiming to do something that I could use in my private film. Because I never finished the tiedown and also because I was reluctant to reveal any animation that would figure in my private project I never uploaded it anywhere besides Facebook. I'm making use of this occasion to remedy that mistake now.

As I sat on the couch reflecting on what to do, I watched as my hand almost involuntarily went for my favored new year's eve theme since 2006, and that was the little Mozart. (2006 was followed by new year's eves 2009-2010-2011-2022 and 2023. See: "Wolfl 2022", 4 Nisan- April 2022, and "New Year's Eve with the Little Genius", 12 Ocak- January 2011.) Wouldn't it be nice if I could cut them all together someday and end up with a short film? I don't know how these unplanned scenes will fit but I always imagine I'm hearing the allegro section of sonata number 5, KV 14. Mozart wrote this cheerful and whimsical piece for a flute accompanied by a piano at the time of his trip to England with his father. He was 9 or 10 years old then!

Of course not all of the animation was done on my lap, and certainly not in one night; only all keys and the first few inbetweens were done. I finished it later at home. The drawings were never tied down, they remained rough, but I did scan them so they are full resolution and evenly lit.

29 Aralık 2024 Pazar

YENİ YIL- 2025- NEWYEAR

TÜRKÇE: (For English, please scroll down.)

Bu sene yeni yıl için iki tema arasında seçim yapmakta zorlandım. Birincisi Gazze'de yaşananlara karşı "uygar" Batı idarelerinin duyarsızlığı, insanların "anti-Semit" olarak damgalanma korkusu ve İsrail'in bunu sonuna kadar istismar edebilmesi, ikincisi senelerce kurgu bilimde ve medyada adı dolaştırıldıktan sonra "Yapay Zekâ" furyasının dünyayı sarması!

Sonuçta ikinciyi seçtim; nihayet Gazze'deki dramı, Batı'da Noel kutlanırken Noel hikâyesinin geçtiği topraklarda katliamlar yaşanması geçen seneki yeni yıl resmi konumuzdu (Bkz: "Yeniyıl 2024",14 Aralık 2023). Yapay Zekâ'yı da, sadece artık işlevsizleşen insanlar (önce sanatçılar) bakımından değil, insan olma meziyetlerimizi elimizden alarak insanlığın kendisini tehdit eden bir tehlike olarak görüyordum. Artık Lübnan'a da yayılan Gazze katliamına da sessiz kalmak istemediğimden iki temayı birleştirmeyi bile düşünmüştüm, ama olacak gibi değildi. Bir tek tema olacaksa da  "Yapay Zekâ" olmalıydı. Ve resmi hazırladım. Derken...

"Advent" (Noel'den önceki haftalar) süresince annemle birlikte YouTube'dan Noel konserleri dinledik ve şarkılarda tekrar tekrar "Jerusalem", "Bethlehem" ve hatta "Israel" lâflarını duydukça Batılı'nın zihninde adeta alternatif, hayâli bir "kutsal topraklar" kavramı oluştuğunu, yoksa o devamlı adlarını ağızlarına aldıkları yerlerdeki acılara kayıtsız kalamayacaklarını düşündüm. 

Enkaz içinde bebek İsa.
O noktada Filistinli hristiyan rahip Munther Isaac'ın geçen sene "enkaz içinde İsa bebek" motifli bir kreş hazırlayarak Hz. İsa'nın da aslında bir Filistin evlâdı olduğunu dünyaya hatırlatması aklıma geldi. Kreşi hazırladığı kilise de "Beytüllahim Evanjelik Noel Kilisesi"- yani Batılıların "Bethlehem" dedikleri yerde, adını Hz. İsa'nın doğumundan alan kilise!

Yılbaşı resmi bitmişti. Noel günü için de ayrıca birşey hazırlayacaktım.

Kurşun kalemle kâğıda geleneksel Meryem ve bebek İsa motifini andıracak şekilde kucağında bebekli bir Filistinli kadını çizip o yıkım ve kıyım ortamında resmettim. Resmi taradım, sonra bilgisayar içinde siyahla tabaka tabaka gölgeler koyup saydamlaştırarak üstüste gri tonları verdim. 

Yıkık binaların oluşturduğu arka fonu ayrı çizdim, taradım ve aynı şekilde gölgelendirdim, sonra da odaksızlaştırmak suretiyle görsel olarak geriye attım. 

Tankların olduğu ara plânın fazla net, dolayısıyla yakın plâna çok yapışık olduğunu düşündüm ve orayı da ayırarak biraz odaksızlaştırmaya karar verdim. Bunun için tankları da içeren asıl çizim tabakasını kopyalayıp iki kat yaptım, üsttekinden tankların olduğu orta plânı sildim, ön plânı bıraktım. Sonra alttaki ikiz tabakayı bir mıktar odaksızlaştırdım.

Yazıyı da önce kurşun kalemle kâğıda çizdim ve sonra taradım. Üstündeki bir tabaka açıp simsiyah yaptım. Siyahı saydamlaştırarak elde ettiğim gri tonla asıl harflerimi görebiliyordum; en üste bir tabaka daha açıp gölge için siyah aydınlık için beyaza yakın gri kullanarak harflerin kontürlerinin üzerinden geçtim ve böylelikle taşa oyulmuş yazı etkisi yaratmayı amaçladım.

Yazı John Lennon'un 1971 tarihli şarkısına gönderme yapar. Vietnam savaşını protesto eden o şarkı barış çağrısı yaparken ırkların eşitliği prensibini de vurgular ki bugünkü duruma uyar.

Resmi 24 Aralık 2024'te, yani Noel arifesinde Facebook'ta yayınladım. Bazı arkadaşlara elektronik ortamda gitti.

Yukarıda da belirttiğim gibi yeni yıl için yaptığım "Yapay Zekâ" temalı resim daha önceden hazırdı. Onda insanlığın bütün kültür birikiminin bir çukur içine akar resmettim; bu akışla beraber aynı çukurun içine sürüklenen insanlar da görülüyordu. 

Resmi yine önce kâğıt üzerine kurşun kalemle çizdim, sonra
fotokopiledim. Tarayıcı kenarlardan kestiği için sağ ve sol tarafını ayrı fotokopilemek zorunda kaldım. İki tarafı kuruboyayla renklendirdim, taradım ve bilgisayarda birleştirdim. Sonra insanlığın kültür birikimini ifade eden görüntüler bularak bunları çizimde boş bıraktığım resim çerçevelerine, kitap sayfalarına, uçuşan kâğıtlara uyguladım; açılara ve yüzeylerin kıvrımlarına oturtmak için "mesh transform" fonksyonunu kullandım. 

Temelde renk olan uzak plân için yine kurşun kalem ve kuruboya kullandım. Ayrı bir tabaka olarak taradım ve uzağa atmak için odaksızlaştırdım.

Yazıyı da kâğıt üzerine kurşun kalemle yazdım, taradım, Bilgisayarda beyazları atarak saydamlaştırdım, sonra kontürleri rötuşlayarak düzgünleştirdim ve nihayet bilgisayarda renklendirdim.

"Yapay Zekâ" teması birçokları için biraz ağır ve hatta anlaşılmaz olacaktı, onun için geçen sene yaptığım gibi bu sene de bir "light" versyon hazırladım. Bu da öncelikle
dairelerimizin kapılarını süsledi.

2024 ve 2025 yeni yıl tebriklerimizin "light" versyonları.

"Yapay Zekâ" temalı yılbaşı resmimiz Aralık sonunda Facebook'ta yayınlanacak, arkadaş ve akrabalarımıza elektronik ortamda ulaştırılacak, yüzyüze geldiklerimize de elden verilecek.


İyi Noeller! - Merry Christmas!


Ve mutlu yıllar! - And a happy new year!

ENGLISH:

It was not easy to decide on a theme this year. There were two on my mind; one was the uncaring attitude of the West before what is going on in Gaza, the widespread public fear of being labeled an "anti-Semite", and the ability of Israel to exploit this to the limit, and the other was how, after years of speculation in science-fiction and the media, "Artificial Intelligence", or AI, suddenly became a reality that is spreading like wildfire all over the globe!

In the end I went for the second theme! After all, the drama of Gaza, the absurdity of the West celebrating Christmas while people are being massacred in the very lands of the Christmas story had already been the theme of our New Year's drawing for last year (See: "2024- Newyear", 14 Aralık- December 2024). As for AI, I would not just treat it as an evil that makes people (including but not limited to artists) superfluous, but a threat to humanity in that it sucks in the entirety of human achievement and deprives us of all the virtues that set humans apart. It was hard not to comment on the brutality in Gaza that was by then spilling over into Lebanon. I had even toyed with the idea of combining the themes but it was simply too unviable. If it was to be a single theme, it would have to be AI! So I duly made the picture. But then...

My mother and I watched Christmas concerts on YouTube night after night all through Advent and I kept hearing "Jerusalem", Bethlehem" and even"Israel" sung over and over again, convincing me that the people of the West had conjured an alternate imaginary "Holy Land" in their heads. Otherwise, how could they be so totally insensitive to the suffering going on in the very places they were singing about?

The infant Jesus in rubble.
This reminded me of the Palestinian pastor Munther Isaac who tried to remind the world last year that Jesus is also a child of Palestine by putting together a nativity scene with the infant Jesus lying in a pile of rubble. It was located in the Evangelical Lutheran Christmas Church of Bethlehem. Yes, "Christmas" Church! Yes, Bethlehem!

Our New Year's picture being already complete and ready, I decided to prepare something for Christmas as well!

First I drew a Palestinian woman with her baby in the classic pose of the Madonna and Child, huddled in a hostile environment of slaughter and destruction. Then I scanned it
and, inside the computer, I applied shadows in black layer upon layer, turning them translucent to give grey tones that didn't obscure the contours.

Again with pencil I drew the distant background with the wrecked buildings on another sheet of paper, scanned it, and shaded it in the same way. Then I blurred the level to make it all seem distant.

Seeing that the middle distance with the tanks looked too much in focus, I decided to blur that area as well, but a bit. For this I copied the layer of the main drawing, which included the tanks, erased the area of the middle distance and the tanks from the upper layer of the twin layers, and blurred the lower one.

For the caption, I did the lettering by hand, pencil on paper, and scanned it in. I opened a new layer above it and filled it completely black, then turned it gray by making it translucent. This way I could see through to my own lettering below. Adding a new level on top, I went over the contours in black for shadows and very light grey for the illuminated parts to achieve an effect of letters chiseled into stone.

The caption refers to a John Lennon song from 1971. It was a protest song against the Vietnam war and besides calling for peace it stressed racial equality, which I saw fitting in the present context.

I published the illustration on Facebook on Christmas Eve, December 24th 2024 and shared it with some friends electronically.

As I mentioned above, the image I prepared for New Year's was already done by this point. There I had chosen to depict the entire cultural heritage of humanity cascading into a pit. You see a number of people being carried in as well.

As usual I drew the composition with pencil on paper, then I photocopied it. Because the copy machine cuts off the edges I copied the right and left sides seperately. I colored them with colored pencils, scanned them, and joined the two parts inside the computer. Then I searched for images that represent the cultural heritage of humanity and applied them to the empty picture frames, book pages and fluttering sheets of paper in the drawing. I used the "mesh transform" option to make the images conform to the perspectives and the curves and irregularities of the surfaces to which I intended to apply them.

For the far distance I used lead and colored pencils on paper which I then scanned and blurred.

I also did the lettering with pencil and paper, then scanned it. I cleared out all the white, making it black lines against a transparent background, Then I retouched the pencil lines and finally colored them in.

The "AI" theme was bound to be too heavy-handed for many,
even impossible to understand. I decided to make a "light" version, as I had done last year, which I initially put to use to decorate the doors of our apartments.

 

Our new year greetings for 2024 and 2025, "light" versions.

Our AI-themed composition for the New Year will be published at the end of Facebook on December 2024, when I will also send them to friends and relations electronically. Those we meet face to face will receive a signed printout.

24 Mart 2024 Pazar

2ZLER x 7 - THE TWINS x 7

TÜRKÇE: (For English, please scroll down.)

2zler bu sene 7 yaşındalar. Kocaman oldular! Artık eskisi kadar çok göremediğimizden gündemlerinde ne olduğunu bilmek ve geleneksel doğum günü resimlerine tema seçmek zorlaştı. Ama bu senenin en büyük farklılığı artık okullu olmaları, okuma-yazma öğrenmeleridir şüphesiz!
 
Sina ve Emre artık okuyorlar!- Sina & Emre can read now.
 
Sina'dan Emre'ye- From Sina to Emre

Çizim benim, renkler Lâle'den. - Drawing by me, colors by Lâle.

ENGLISH:
 
The twins are 7 years old! Since we don't see them that often, we don't get to follow what is topical for them lately, and that makes it hard to pick a theme for their traditional birthday drawing. However, there can be no doubt that the one great difference in their lives this yeat is that they are going to school, learning to read and write!

14 Aralık 2023 Perşembe

YENİYIL- 2024- NEWYEAR

TÜRKÇE: (For English please scroll down.)

Son haftalarda medya İsrail'in Gazze'yi bombalaması görüntüleriyle dolu. 

Ebedi ve değişmez mazlûm rolünü büyük bir kararlılıkla kullanan ve ölmüş "6 milyon Yahudi'nin" çekmiş olduklarını sonuna kadar istismar eden bir milletin başka bir topluma, hem de kendi ülkesi içinde yaşayan bir topluma, benzer bir muameleyi reva görürken "asıl mazlûm biziz" demesi aslında neredeyse komik.

Komik olmayan bu arada ölen Araplar. 

 

Prenses Yasemin'in de Arap olduğunu hatırlamaları için...

"Terörist Hamas"'ın Filistinlilerin kapatıldığı Gazze'den çıkıp 1200 kişiyi öldürmesi acı, hatta korkunç!

Ama İsrail Ortadoğu'daki en büyük askeri güçlerden biriyken, hem de üstelik nükleer güçken, ABD'nin diplomatik ve askeri bütün desteğini de alırken, ellerinde hafif silahlar, kamyonetler ve en fazla füzelerden başka birşey olmayan Hamas'a "Nazi" benzetmesi yapması da komik. 

Bugün ölen Filistinlilerin sayısı 18000'i geçmişken ABD, Birleşik Krallık, Almanya, Avusturya gibi uygar ve demokratik ülkelerin "İsrail'in yanındayız" diye ortaya atılmaya devam etmeleri acı. En azından trajikomik!

Ve bu atmosferde Noel kutlamalarına gidiliyor olması daha da trajikomik!

Hz. İsa da Filistinliydi! (Bethlehem ya da Beytüllahim- Batı Şeria.)

"Barış'ın Prensi" ne derdi bunlara?

Bu seneki yeniyıl resmimiz bu; başka konu seçemezdim!

 

Eskizlerden katmanlara. - From the first sketches through the levels.

Yazıları tablette elle yazdım. - I did the lettering on tablet by hand.

Yeniyıl 2024 Newyear (Renkler/ Colors by Lâle.)

ENGLISH:

For weeks on end the media is awash with images of Israel bombs raining on Gaza.

Diligently cultivating the image of the eternal and unchanging victim and exploiting the suffering of those "6 million Jews" while inflicting a similar kind of treatment upon a population within its own borders, all the while claiming to be the real victims themselves, makes the situation almost comical.

Not so comical is the number of Arabs who are losing their lives in the meantime.

 

To remind people that Princess Jasmin is also an Arab...
 

It is tragic that Hamas "terrorists" broke out of Gaza and killed 1200 people. 

But seeing as Israel is one of the greatest military powers in the Middle East, a nuclear power even, enjoying the full diplomatic and military support of the US, it is again comical that they can liken Hamas which has light arms, pick-up trucks, and at most, rockets, to the Nazis. 

Now that Palestinian deaths have gone over the 18000 mark, it is bitter to hear "civilized and democratic" nations like the US, the UK and Germany go on reiterating that they "stand with Israel". It is tragicomic at best!

Even more tragicomic is the fact that we are approaching Christmas in this gloomy atmosphere.

Jesus was also from Palestine (Bayt Lahm, or Bethlehem, in the West Bank).

What would "the Prince of Peace" have to say about all this?

I couldn't have picked another topic this year!

19 Kasım 2023 Pazar

100 YIL TÜRKİYE CUMHURİYETİ- 100 YEARS TURKISH REPUBLIC

TÜRKÇE: (For English please scroll down.)

29 Ekim 2023'te Türkiye Cumhuriyeti 100 yaşını kutladı. Bu gibi önemli günlerde başta Facebook olmak üzere elektronik olarak yaptığım paylaşımlar için hep birşeyler hazırlarım. Bu sefer daha özeldi, hazırlayacağım resim 100'üncü yıla yakışmalı, en azından diğer senelerdeki paylaşımlarımdan geri kalmamalıydı!

İlk karalamam biraz düz mantık bir yöne gidiyordu: Atatürk ve arka planı dolduran mutlu insanlar şeklinde! Sabah kahvesi sırasında konusu açılınca Lâle bir fikir verdi, hatta nasıl
olması gerektiğini anlattı diyebilirim. Atatürk'ün "benim naçiz vücudum" şeklinde başlayan sözlerini temel alacaktım! Kalabalığıyla ve kompozisyonuyla zorca birşey çıktı. 

"İlelebet" için yatay 8.
Cumhuriyetin "ilelebet" payidar kalacağı fikri doğal olarak sonsuzluk işaretini de kompozisyonun ortasına getirdi. Sonra gördüm ki o işaret zaten 100. yıl kutlamalarının tekrar eden motifi olmuş bile.

Atatürk'ün o ünlü deyişini resmin iki değişik yerine yerleştirmek suretiyle iki ayrı versyon yaptım; biri daire kapılarımıza asmak üzere A4 formatında, diğeri internet için daha kareye yakın.

Bu sene annem de 100 yaşında, hatta geçti ve 101'ini sürüyor.

Ömrü Cumhuriyet'imize tekabül ettiği için kendisiyle bir söyleşi yapıp yayınlamak istedim. Uzunca ve ilginç bir kayıt yaptım, ama onu SD karttan alırken yanlışlıkla sildim. Dosya kurtarma programları indirip silinenleri kurtarmaya çalışarak daha da vakit kaybettim-başka silinmiş dosyalar kurtuldu ama indirdiğim kurtarma programı herhâlde annemle yaptığım söyleşinin üstüne kaydoldu. Çaresiz yeni bir söyleşi kaydettim. Çok daha kısa oldu zira 29 Ekim ertesi gündü ve montaj + altyazı için zamanım daralıyordu! Aile fotoğrafları ve İnternet'ten  bulduğum dönem fotoğraflarıyla zenginleştirmeye çalıştım. O hâliyle tam gününde paylaşabildim.

Oniki gün sonra 10 Kasım'dı. Anıtkabir imajını bayram resminde kullanmıştım, 10 Kasım için aynı motifi kullanmak doğaldı. Arka plân olarak başka bir 10 Kasım'da, 2013'te kendi çektiğimiz bir fotoğrafı kullandım. Ön plânda da tavşan karakterime şu 100. yılımızda çok anlamlı bulduğum bir karşılaştırmayı yaptırdım: Atatürk'ün bıraktığı eşit vatandaşlığa dayalı lâik cumhuriyet ve tam aksi yönü seçmiş olan ayırımcı din ve ırk devleti İsrail'in düştüğü durum!

100. Yıl Resmim- internet versyonu. 100th year drawing internet version.



   

 
Annemle söyleşi- Interview with my mother
 
 
10 Kasım için. For November 10th.


  
ENGLISH:
 
On October 29th we celebrated the 100th year of the Turkish Republic. On important days like this I always prepare something to share on Facebook and other social media. This time it was more special; I had to prepare a drawing that would be worthy of the occasion; it should at least not fall short of what I had done before!

My first scribble was rather simplistic: Ataturk with a group of happy citizens filling the background! My wife Lâle gave me a better idea over our morning coffee; I can say she pretty much described the composition. Ataturk's own words

"My frail body is certain to turn to earth one day, but the Turkish Republic will last forevermore"

were to guide the design. The crowd and the involved composition ended up being difficult to execute. 

Horizontal "8" for "forevermore".
To represent the concept of "lasting forevermore" I naturally had to integrate the horizontal "8" that represents infinity into the middle of the composition. I discovered afterwards that the symbol had already become a recurrent motif of the celebrations.

I made two versions by placing the quotation from Ataturk at two different positions, ending up with an A4 to stick on our apartment doors, and a more squarish one to share on the Net.

My mother is 100 years old now, going on 101. 

Because her lifetime correponds to the Republic, I thought it would be appropiate to record her recollections and share them online. I ended up with a longish and very interesting recording. Then, while attempting to transfer it from the SD card to my computer I deleted it all by mistake! I wasted more time downloading programs that were supposed to rescue deleted files. I did rescue some deleted files but not the recording of my mother- I must have overwritten it while trying to download the program that was supposed to rescue it! I had no choice but to make another recording. This one was much shorter because October 29th was the next day and I had very little time left for editing + subtitling. I tried to enrich it with family photos and period images from the Internet. I was able to share it exactly on the day!

Twelve days later it was October 10th, the anniversary of Ataturk's passing. I had used the image of Ataturk's mausoleum in the 100th anniversary drawing, so it seemed very natural to use it for the anniversary of his parting as well. For a backdrop I used a photo we had taken on another November 10th, the one in 2013. In the foreground I had my bunny character make a comparison I believe to be very meaningful on this our 100th year: the secular Republic founded on the principle of equal citizenship bequeathed to us by Atatürk in contrast the sorry situation of nearby Israel that has chosen the opposite path, that of theocracy and apartheid!

1 Eylül 2023 Cuma

ÜÇ TEMEL CANLANDIRMA EGZERSİZİ- THREE BASIC ANIMATION EXERCISES

TÜRKÇE: (For English please scroll down.)

Yakın arkadaşlarımız Murat ve Ceylan'ın oğlu (ve güzel kocagöz Defne'nin ağabeyi) Tuna bir süre bir heves benden canlandırma dersi aldı- kendi babası animatörken bu biraz şaşırtıcı bir karardı! Benim İstanbul'da annemin yanında geçirdiğim Cumartesi günleri sabah geliyor, öğle yemeğini de bizle yiyip gidiyordu! Böylelikle ben "yine öğrencim oldu", annem de "torunum var" diye sevindirik olduk!

Annem Tuna'yı "torun" saydı, sofrada bi dillendi bi dillendi!

 Aslında pek iyi bir öğretmen sayılmam, anlatacağımı toparlamak, doğru kelimeleri bulmak zor gelir. İsim ve tarihler hep gecikmeli gelir aklıma! Onun için sık sık başvurduğum yöntem verdiğim egzersizleri örnek niyetine kendim de yapmak olmuştur.


"Un dolu çuval" ve "dalgalanan bayrak" egzersizleri ile de öyle oldu. 

Tuna Koç Müzesi'ne , 14 Ocak 2012.
Lip-sych'e sıra gelince Tuna'nın küçükken kaydedilmiş bir videosundan kısa bir cümleciği seçtim. Yıllar önce (2012) beraber Koç müzesini gezerken oradaki eski trenler karşısında "Wauuuuu! Tiyene bak!" dediği duyuluyor. Bir de basit bir karakter modeli hazırlamıştım. İtiraf edeyim modelim sese göre biraz büyük gözüküyor. 

Sonra maket trenlere olan merakımı ifade edecek bir şekilde egzersizin bir versyonunu kendim canlandırdım! 

Tuna canlandırma eğitimi almak için yakında İngiltere'ye gidiyor. Umarım boynuzun kulağı geçtiğini görürüz! Verdiğim egzersizleri bir gün tatmin edici bir şekilde bitirirse onları da paylaşırım. Ya da daha iyisi, kendi paylaşır. 
 
 

 

ENGLISH:
 
Tuna is the son of our dear friends Murat and Ceylan (and the brother of pretty little Defne with the penetrating eyes). Tuna was at point moved to take animation lessons for me- strange, because his own father is a fine animator. He came over on those Saturdays I spend with my mother in Istanbul, arriving in the morning and leaving after a shared lunch. I was all chuffed up for having a student again and my mother for having "a grandson"!
 
My mother found a "grandson" in Tuna; becoming all chatty at the table!

The truth is, I'm not all that good as a teacher; I have trouble organizing my thoughts and finding the right words. Names and dates always come after a certain time-lapse! So my favored method has been to teach by demonstration, which means animating a version of the exercise myself.

That's what I did with the half-filled flour sack, and the flag wave.

Tuna at the Koç museum,  Jan. 14th, 2012.
When it was time for the lip-sych exercise, I decided to use
Tuna's own voice, from when he was little. I took the voice from a video recording made during a visit to the Koç Museum together years ago (2012)! Reacting to the trains on display, he's heard to say "Wooow! Look at the twain!" I made a simple character model which, I have to admit, looks older than the voice!
 

Then I animated a version, giving vent to my enthusiasm for model railways!

Tuna will be going to England soon to study animation. I hope we'll see the student surpass his master. If one day he completes his exercises satisfactorily, I'll share them as well. Or better still, he'll share them himself!

16 Temmuz 2023 Pazar

2ZLER x 6 - THE TWINS x 6

TÜRKÇE: (For English please scroll down.)

Bu sene 2zlerin doğum günü resmini paylaşmakta geciktim çünkü bu seferki benim fetiş temalarıma dokunuyor ve doğrusu onlardan bahsetmek istedim.  
 
2zlerin doğum günü için onlara Tenten'in iki ciltlik aya yolculuk serüvenini aldım.

Bana daha ilkokul çağlarındayken Ankara'da Tarhan kitabevinden birinci cilt Destination Moon başlığıyla İngilizce olarak alınmıştı. (O yıllarda Tenten'in Türkçesi sadece siyah beyaz, orijinallerden trase edilmiş küçük format korsan yayınlarla sınırlıydı.) Kitabı yalayıp yuttum. Öykünün tamamlanmadığını görünce ikinci kitap Explorers on the Moon da alındı ve onu da aynı hız ve merakla okudum! (Çok seneler sonra Fransızca öğrenirken Objectif Lune ve On A Marché sur la Lune başlıklarıyla orijinal dilinde yeniden aldım.Tintin dergisinde tefrika olarak yayınlanması 1950'ye, yani Apollo 11'in ilk başarılı ay yolculuğundan 19, Yuri Gagarin'in uzaya ilk çıkan insan olmasından 11, benim doğumumdan 6 yıl önce! Bildiğimiz albümler ise 1953'te yayınlanmıştır. Okuduğumda kitap hâlleri bile 10 yaşına yaklaşan öyküler bana son derece güncel, Hergé'nin gösterdiği özen ve detaylara dikkat sayesinde de gayet ikna edici gelmişti.

O öykü zihnimde daha tazeyken göz tedavisi için annemle
İsviçre' ye iki gezi yaptık (1964 ve 65). Hudut geçmeler, pasaportlar, kontrol noktaları bana öyküleri hatırlattı (önce otobüs, ertesi sene trenle gitmiş, bol bol hudut geçmiştik), o zamanlar anlamadığım Almanca da öykülerdeki sert sesli Sildavyaca gibiydi benim için!
 
Kontrol noktaları, pasaporlar... vay canına!
 
Hastanedeki optik aletler bile Sbordj Atom Araştırma Merkezi'ndeki teknik donanımları anımsatıyordu. Merkez Alpleri andıran sarp dağların arasına sokulmuştu.
 
Sbrodj Atom Araştırma Merkezi'ni çevreleyen dağlar.

Kıraç peyzaj ve eski kamyonlar.
Kıraç peyzaj yemyeşil İsviçre'den çok farklıydı ama o da çocukluğumun Ankara'sını çağrıştırıyordu- tıpkı Merkez'de kullanılan kamyonlar ve diğer araçlar gibi.

Hergé'nin öyküsü hayâl ürünü bir ülke olan Sildavya'da geçiyordu. Tenten'la Kaptan Haddock'u bir Sildavya uçağıyla Klow havaalanına indiklerini görmek beni çok etkilemişti; hiçbir gerçekliği olmayan bu yerler Hergé'nin itinalı ve detaycı illüstrasyon tarzıyla son derece ikna edici olmuşlardı. 
 
Syldair ile Klow havaalanına iniş.

Okuyucular Sildavya ile ilk defa 1938-39'da Petit Vingtième'de tefrika edilen ve 1939'da kitap olarak yayılanan Kral Ottokar'ın Asası (Le Sceptre d'Ottokar) öyküsünde karşılaştı; sonra 1947'de daha iyi çizimlerle, ve ilk defa renkli olarak, bugünkü bildiğimiz hâliyle tekrar yayınlandı. Tenten'in uçakta okuduğu turistik tanıtım kitapçığı bu hayâli Balkan ülkesinin ne kadar iyi düşünüldüğünü gösteriyor.

Tenten'in uçakta okuduğu tanıtım kitapçığı; üç sayfanın ilki.
 
Prutopya'nı isminin kaynağı.
Hergé'nin Sildavya'sı ise resim yapma sevgim için yepyeni bir yol gösterdi: tarihiyle, coğrafyasıyla, bayrağıyla, diliyle yeni bir ülke uydurmak ve resimlerimin mekânı olarak o ülkeyi kullanmak. İsim bir Donald Duck resimli roman öyküsünden geldi (Have Gun Will Dance, yani "Silahı Olan Danseder"). Bir soğuk savaş temasının işlendiği öyküde Brutopia adlı hayâli bir komünist ülkenin ajanları gizli bir ışın silahının peşindeydiler! Ben Brutopia'yı Prutopya yaptım ve rejimini değiştirdim: artık komünist değil, Sildavya gibi krallık da değil, İsviçre gibi demokrasi!

 
Prutopya haritalarında kuzey aşağıdadır.
Prutopya' yı önce ada yaptım, sonra Avrupa kıtasında bir yer belirlemek istedim. Boş yer olmadığı için Portekiz'den uzunca bir sahil şeridi çalarak bir yarımada ekledim. Doğal olarak Hristiyan-Müslüman ikilemiyle karşılaştım ve çevremin etkisiyle bir şekilde Prutopyalıları müslüman yaptım. Bunu kılıfına nasıl uydurduğumu hatırlamıyorum ama sonraki bilgim olsaydı gayet mantıklı bir şekilde Endülüs Emevileri`ne bağlardım!
 
Artık karşılaştığım, etkilendiğim her şey Prutopya'da bir karşılığını buluyordu; neticede sözkonusu olan benim hayâl dünyam olduğu için kostümler, mimari, olaylar, peyzaj konularında serbesttim. Sildavya'da Sbrodj gibi bir atom araştırma merkezi bile vardı: P.A.R.C.- "Prutopian Atomic Research Center" (Uluslararası olduğu için adı Prutopyaca değil İngilizce!).
 
İsviçre'de bir atom araştırma merkezinden haberim yoktu ama çoğumuzun anlayamadığı deneylerle tanınan  Avrupa Nükleer Araştırma Konseyi (Conseil Européen pour la Recherche Nucleaire ya da CERN) meğer daha 1954'te kurulmuş- Tenten'in ay macerasının tefrika olarak yayınlanmasından 3, albümlerden 1 yıl sonra!
 
Sprodj personeli toplantıda.
Sbrodj personelinin sol göğüs ceplerinde numara taşıyan birörnek (ama değişik renklerde) tulumlar giymesi ve kendi babamın asker olması, P.A.R.C.'ye hiyerarşik, militer bir yapı vermeme sebep oldu. Babamın A.B.D. günlerindenden kalma üstünde "Col. Ozgur" yazılı bir isim plaketini ve üniformasının yakasındaki üçlü defne yapraklarından birini  lacivert
(babamın üniforması gibi) bir gömleğe takınca oldum P.A.R.C.'de albay rütbeli bir bilimadamı, ve bilinçli olarak sade tuttuğum bu üniformayla ne araştırmalar yaptım, ne uzay araçları tasarladım!
 
(Oldu olacak şunu da ekleyeyim: P.A.R.C.de en yüksek rütbe albay. Bir bilim insanının general olması bana bile fazla gelmiş olmalı. Çok sonradan öğrendim ki İsviçre ordusunda da öyleymiş! Bu alçakgönüllülükleri hoşuma gitti.) 
 
Kısmen dağın içine oyulmuş Atom Araştırma Merkezi'nde  bir havalandırma deliği.

Hergé Jungfraujoch'taki kısmen dağın içine oyulmuş tesisleri görmüş olmalı.


Tenten'de füzenin içi ve İsviçre'de hâlen kullanılan yıllanmış bir trenin makinist mahali.
 
Bir sonraki maceraları Turnusol Olayı'nda Tenten ve Kaptan Haddock yine Sildavya yolcusu, ama bu sefer 18 sayfayı İsviçre'de geçiriyorlar ve benim için o ülkenin Tenten'in dünyasıyla bağı daha da kuvvetleniyor. (L'Affaire Tournesol, ingilizcesi The Calculus Affair;1954-56 arasında Tintin dergisinde tefrika, 1956'da kitap.) Hayâl ürünü karakterler ince ince gözlemlenmiş gerçek mekânlarda hareket ettikten sonra hâyal ürünü Balkan ülkeleri Bordürya ve Sildavya'ya devam ediyor, bu da o yerleri de ikna edici kılıyor. 
 
Hergé İsviçre'nin yağmurunu unutmamış, taksinin plâkasındaki bayrak ve kanton amblemi de  eksik değil!

Cenevre garında benim de tanıdığım, hatta maket olarak aldığım yeşil vagonlar.
 
Leman Gölün'de bir kuğu Milu'yu kurtarıyor, ben Konstanz Gölün'de kuğu besliyorum.

 
Tenten ve Milu Otel Cornavin'de.
Hatta kahramanlarımız Cenevre'de gerçek bir otel olan Otel Cornavin'e giriyorlar ve otel bugün bile o ünlü hayâli ziyaretçilerini girişteki bir mankenle bize hatırlatıyor.
 
(İsviçre ile ilgili önceki paylaşımlarım için bkz.: "Tatlı Belâ", 4 Ekim 2014 ve "Bulutlar Ülkesi", 29 Haziran 2016.

Yıllar geçti, başka başka hayâl dünyalarına girdim çıktım, Prutopya gerilere çekildi. Ama yokolmadı, dönüştü! Senelerdir yine öyle bir hayâl ülkem var, eskizlere, resimlere konu olan. Coğrafi olarak konumu değişti, hâlâ çok sevdiğim İsviçre'ye yaklaştı ve çevresindeki dağların arasına, belirsiz bir yere gömüldü. 
 
Yeni ayâli ülkemin sınır karakolu. (Eskiz defterimden.)

 Bu sefer adını telaffuz etmiyorum nedense, kişisel bir sır gibi, ama bayrağı ve sembolleri sık sık ortaya çıkıyor, bazen bir kaçış yeri, bazen kişisel etik bağımsızlığımın temsilcisi olarak ("Özgürlük"). 
 
Bayraklar. (Eskiz defterimden.
İsviçre'de tedavi gördüğüm St Gallen'de bir parkta fotoğrafını
çektiğim (ve herhâlde ayrı bir yere koyduğum için bugün bulamadığım) kuğu, Konstanz gölü kıyılarında ekmek attığım kuğular bu yeni hayâli ülkenin bayrağına işlendi ve 1999'da şirketimizi kurduğumuzda Esin Desen'in amblemi oldu. (Bkz. "'Esin Desen' Logo", 18 Mart 2010.)

Tenten'in ay serüveni çok daha aşikâr nedenlerle de beni etkilemişti: daha on yaşına gelmemiş, kolay etkilenen bir çocuğa uzayın sonsuz boşluğunu, Ay'ın yaşam barındırmaz çoraklığını, oraya gidebilmek için ne büyük hazırlıklar yapılması gerektiğini anlaşılır kılmıştı- Tenten'de gördüğümüz büyük proje gerçeğe göre yine de çok basit kalacak olsa da! O yaşlarımda Apollo uçuşları günceldi ve Tenten'den öğrenmeseydim zaten onlardan öğrenecektim.
 
Tenten'in izlenimleri bana uzay hakkında çok şey öğretecekti

Kolay kaçış!
Tenten'in ay serüveninin bende kalıcı etkisi Sanat'la hayâl gücünü harmanlayarak hayâli gerçeklikler yaratabileceğimi öğrenmemdi. Hemen şurada söyleyeyim ki "Sanal Gerçeklik" ve Metaverse gibi Matrix benzeri elektronik hapishanelerden bahsetmiyorum; benim söylemek istediğim gerçek dünyayı gözlemleyip yorumlayarak yaratılan bir iç dünya. Gerçeklerden bir şekilde kaçış olarak Dışarıdakiyle zaten içeride olanı harmanlayarak elde edebileceğimiz bir çeşit iç zenginlik bu!yorumlanabilir ama sağlıklı ve yaratıcı bir kaçış.


Eskiz defterlerimden birinin ilk sayfası.

Tenten'in ay macerasını Hedef Ay ve Aya Ayak Basıldı başlıklarıyla yayınlanmış görünce ikizlere almak istedim. Şüphesiz benim bu maceradan aldıklarımı almayacaklardır ama belki onlar da Hergé'nin ince ince işlenmiş hayâl dünyasından etkilenirler ve kendi hayâl dünyalarının ufukları, hem de yaşadıkları dünyayla paraleller kurarak, açılır.
 
Lâle sağında Sina ve solunda Emre'ye Tenten'in ay macerasını okuyor.

 

2zlere 6ncı doğum günü resmim- My drawing for the Twins' 6th  Bırthday.

ENGLISH

I was late in sharing my birthday picture for the twins this year, the reason being that it involves some of my fetish themes and, honestly, I wanted to take some time writing about them. 

For their birthday this year I bought the twins Tintin's two volume moon adventure!

I was still an elementary school student when my parents
bought Destination Moon in English from the Tarhan Bookshop in Ankara. (The Turkish version of Tintin at the time consisted of black-and-white, retraced pirate prints in small format.) I simply gobbled it up and, with the story unfinished, we soon purchased Explorers on the Moon and I went through that just as fast!  (Years later, when learning French, I bought the original versions of both books, namely, Objectif Lune and On A Marché sur la Lune.) The story was first published in installments in Tintin magazine in 1950, 19 years before the first actual moon landing, 11 before Yuri Gagarin became the first man in space, and 6 before I was born. The two albums that we know were published in 1953. By the time I read them, even the book version was about a decade old but looked perfectly contemporary to me, and the meticulous detail Hergé put into them made the story very convincing.

The story was still fresh in my mind when my mother took me on two successive trips to Switzerland for eye treatment (1964 and 65). Border crossings, passports, checkpoints reminded me of the story (we went first by bus, the next year by train, crossing many borders), and the German language I could not understand at the time was like the hard-sounding Syldavian in the books.
 
Checkpoints and passports! How cool is that?
 
Even the gadgets in the hospital recalled the technical equipment at the Sprodj Atomic Research Center. The Center was nestled in high rocky mountains like the Alps.
 
The mountains surrounding Sbrodj.

Arid landscapes and old trucks.
Admittedly the bareness of the landscape bore no
resemblance to lush Switzerland but they echoed the arid surroundings of Ankara where we were living at the time, and the trucks and other vehicles used at the Center were not unlike ones I saw passing by on the streets.
 
Hergé's story is set in an imaginary country called Syldavia. Seeing Tintin and Captain Haddock landing in Klow airport on a Syldavian passenger flight had a strong effect on me: Hergé's meticulously detailed style had made these non-existent places convincing.

Tintin and Captain Haddock land in Klow airport.
 
Syldavia had first appeared in King Ottokar's Sceptre (Le Sceptre d'Ottokar), serialized in Le Petit Vingtième in 1938-39, published in book form in 1939, then published again with improved illustrations in 1947, color only being added at this point and this being the version we know today. The tourist information booklet Tintin reads during the flight shows how well the country was thought out.

The information booklet Tintin reads during the flight. Fırst of three pages.

Origin of the name Prutopia.
Hergé's Syldavia showed me a whole new way I could apply my inclination to draw: inventing an imaginary country complete with its own history, geography, flag and language, to use as a setting for all my drawings. I cribbed the name of the country from a Donald Duck adventure, Have Gun Will Dance, a Cold War story wherein a pair of spies from a fictitious communist country named Brutopia chase after a top-secret ray gun. I changed Brutopia to Prutopia and the regime to democracy- like Switzerland, not a kingdom like Syldavia!
 
 

 
On Prutopian maps north is below.
I first thought of Prutopia as an island, then decided to locate it somewhere in mainland Europe. But all places being taken, I just appended a big penninsula to Portugal, depriving that country of a big chunk of its coastline. Naturally I ran into the Christian-Muslim dichotomy and bowing to influences around me I made the Prutopians muslim. I don't remember how I explained that away at the time but had I known about it I could have easily made it plausible by linking the Prutopians to the Ummayad Caliphate of Andalusia!

From that point onwards everything I encountered in real life had a counterpart in Prutopia. This being my fantasy I was completrly free in the matter of costumes, architecture, events and. environment. There was even an atomic research center like Sbrodj in Syldavia: P.A.R.C.- the "Prutopian Atomic Research Center". (Because it is international, the name is in English and not Prutopian!)
 
I knew of no atomic research center in Switzerland but unknown to me, the European Council for Nuclear Research (Conseil Européen pour la Recherche Nucleaire ya da CERN), known for experiments few of us understand, had already been founded in 1954, three years after the story appeared in serial form and one year after the books.
 
Sprodj personnel called to a meeting.
The personnel at Sprodj wore identical (albeit multicolored)
overalls with number patches applied to their left breast pockets; that, and the fact that my father was a military man, inspired me to give P.A.R.C. a hierarchical, military style organization. I found an old ID pin of my father's U.S. days with the inscription "COL. OZGUR" and I took a spare triple laurel leaf pin that went with his uniform collar and sticking them on a dark blue shirt (the color of my father's uniform) I became a scientist of the P.A.R.C. with the rank of colonel! Dressed up in this consciously restrained uniform, I conducted many researches, designed many spaceships!
 
(I might add here that the colonel is the highest rank in the P.A.R.C. Obviously, I thought the rank of general for a scientist would be a bit much. Only much later did I learn that the same went for the Swiss army, a restraint that pleased me.)

Part of the Atomic Research Center is carved into the mountain;


here is a ventilation window.

Hergé must have seen the the center at Jungfraujoch, partly carved inside the mountain.


Inside of Tintin's rocket and the commands of an oldtimer Swiss train, still in use.
 
In their next adventure, The Calculus Affair Tintin and Captain Haddock are on their way to Syldavia again, but spend 18 pages in Switzerland en route, bonding Switzerland even more firmly with Tintin's world in my mind.(Original title L'affaire Tournesol, serialized in Tintin magazine 1954-1956, published in book form in 1956.) The locations are authentic, placing the fantasy characters into a very real environment before moving on to the invented Balkan states of Borduria and Syldavia, lending conviction to those places as well.
 
Hergé hasn't forgotten the typical Swiss rain, even the flag and cantonal emblem on the taxi's license plate are there.

In Geneva train station wth the green cars I also new, and even purchased as models.

A swan rescues Snowy at Lake Geneva, myself feeding swans at Lake Constance.

Tintin and Snowy at Hotel Cornavin.
Our heroes even go into an existing hotel in Geneva, Hotel Cornavin, and up to this day the hotel still reminds us of the visit of the imaginary celebrity with an effigy at the entrance.
 
(For earlier entries regarding Switzerland see: "Sweet Poison", 4 Ekim- October 2014 and "Land of Clouds", 29 Haziran- June 2016 )

I went in and out of different fantasy worlds as the years went by, pushing Prutopia furher and further back. It did not completely vanish, however, but evolved. 
 
For years I have another imaginary country, subject of many sketches and drawings. Geographically it has moved closer to Switzerland, a country I still love, to nestle in an undefined location among the mountains and valleys of the Alps.
 
 
Border checkpoint of my new imaginary realm. (Sketchbook page.)
 
For some reason I am reluctant to pronounce its name, like it's a personal secret, but make frequent use of its flags and insignia. Sometimes it is an escape, at others a symbol  of my personal ethical independence ("Özgürlük"= freedom, independence, derived from "Özgür"= free, independent, my surname).
 
The flags..(Sketchbook page.)
The swan I photographed in a park in St.Gallen, Switzerland,
where I was receiving eye treatment, (a photo I can't find today because I must have put it aside), the swans I fed breadcumbs at Lake Konstanz became the motif on the flag. When we founded our company in 1999 the swan appeared on the Esin Desen logo. (See: "'Esin Desen' Logo", 18 Mart- March 2020.)

Of course Tintin's moon adventure was an eye opener for me for far more obvious reasons: it taught the impressionable child, still under ten, about the endless void that is space, the barren and inhospitable landscape of the moon, and how ambitious an undertaking such an expedition would be, even though the Tintin version proved to be much more simplistic than reality. But I was learning that, bit by bit, from the Apollo missions which were very topical at the time. 
 
I learned a lot about space trom Tintin's observations.

Easy getaway!
The lasting impression for me was the possibility of combining imagination and Art to create new realities! Not, I hasten to add, high-tech Matrix-like prisons like Virtual Reality and Metaverse, but something that is one's own inner world, reinpreted from actual observation! It is a richness that we can find within ourselves, by blending what is outside with what is within. A kind of escapism it may be, but of a healthy and creative sort!

Initial page of one of my sketchbooks.

When I saw Tintin's moon adventure published in Turkish (Hedef Ay and Aya Ayak Basıldı) I had a strong impulse to buy them for the twins. It is certain their experience of the story will not be the same as mine but perhaps they too will find something for themselves in the meticulously thought out fantasy world created by Hergé,  and learn to expand the horizons of their own imaginations, always in tandem with reality. 
 
Lâle reading Tintin's moon adventure to Sina (on her right) and Emre (her left).