10 Mart 2016 Perşembe

BERBAT KEDİ ŞERAFETTİN- THE ROTTEN CAT

TÜRKÇE (For English please scroll down.)

Devamlı "ilk Türk uzun metraj canlandırma filminin" yapıldığını duyarız, sonra bir yenisi yapılır, yine aynı şey söylenir. Çünkü yapılanların hiçbirisi arzu edilen teknik seviyeye ulaşmamıştır. 

Bu sefer hakikaten çok yüksek kaliteli bir prodüksyon var karşımızda- canlandırma kalitesi gelişmiş (ağızlar biraz daha esnek olabilirdi), temposu hızlı, anlatımı akıcı, görselleri iyi bir film var karşımızda. Üstelik replikleriyle, ortamlarıyla tamamen bizden, tamamen tanıdık, mekânlar hep İstanbul'dan bildiğimiz, gelip geçtiğimiz yerler- Taksim, Cihangir, Boğaz, Galata kulesi, köşedeki bakkal.

Gelgelelim konuya ve kahramana; ağzı bozuk, bencil, saldırgan ve potansiyel tecavüzcü. Bir ev kedisine sarkıntılık etmek için bir eve giriyor, ondan kaçmaya çalışan dişi kedi çarpılıp ölüyor. Üzüntüden deliye dönen sahibi ise Şero'yla kavgaya girince camdan fırlıyor ve caddeye düşünce beyni kafasından fırlıyor. Ama zombi olarak geri dönüp intikam hırsıyla Şerafettin'in peşine düşünce filmin kötüsü, Şerafettin de buna karşılık kahramanı oluyor. Filmin bize saldırganı iyi, maduru kötü göstermesini hazmedemiyorum. Daha birkaç gün önce eşimle birlikte kadınlara karşı şiddeti protesto eden bir yürüyüşe katılmıştık. Böyle bir film hasta zihinlere nasıl bir mesaj neşrediyor?

 Kadınlara şiddete karşı yürüyüş, Kadıköy, İstanbul, 6 Mart 2016.
Ellerdeki resimler: erkek arkadaşıyla kalmak istediği için 27 Haziran 2014'de kardeşi tarafından öldürülen Hilal Özcan, iddiaya göre öğretmeninin tacizleri sonucunda 24 Şubat 2016'da intihar eden Cansel Buse Kınalı, ve 11 Şubat 2015'te minibüs şoförünün tecavüze teşebbüs edip öldürdüğü Özgecan Aslan. Orada başka resimler de vardı.
(Görüntü kendi objektifimden.)
 
Film karışık duygularla izledim; hem sürüklendim, hem itici buldum, güldüm ama bir yandan da içim buruldu. İyi bir canlandırma filminden çıkarken kendimi mutlu, hafiflemiş, arınmış hissederim, bu film beni aşağı çekti. Dikkat ettim, ne bizim, ne bizden önceki seanstan çıkanların arasında gülümseyen bir yüz yoktu. Bir komediden sonra...!

Yönetmen Mehmet Kurtuluş'un dünya standardında bir canlandırma film yapma azmi senelerdir sönmedi. Sonunda bunu beklentilerin ötesinde başardı, kendisini ve Anima ekibini gerçekten içten
kutluyorum. Ama konu olarak Bülent 
Üstün'ün "kült" resimli romanını seçmesini olumlu bulamıyorum.  

Sağda üstte: Bülent Üstün'ün
"Kötü Kedi Şerafettin"
resimli roman kahramanı.




 
Altta: Kadıköy'de şablonla yapılmış
Şerafettin duvar resmi.


Belki hazır bir seyirci kitlesi hedeflemek için bu yola gidildi, ama 13 yaşından küçüklerin giremeyeceği, 15 yaşına kadar da ancak ebeveyn refakatinde girebilecekleri bir film yapınca seyirci potansyeli kendiliğinden kısılmış oldu. (Bilmeden çocuklarını kediciği seyretmeye getiren aileler epey şaşırmışlar!) Zaten Şerafettin'in fan'leri de filmi bedava seyretme yollarını tercih edecek kesimdir.

Uzun metrajlı bir canlandırma filmi yapabildiğini kanıtladıktan sonra şimdi Mehmet Kurtuluş'tan ve Anima ekibinden anlatmaya değer bir hikâye bekliyorum.

Kötü Kedi Şerafettin poster ve sağda yönetmen Mehmet Kurtuluş, 2008'de Maltepe Üniversitesi Çizgi Film Bayramı etkinliğmize Anima ekibiyle birlikte desteğini verirken. Bkz. "Çizgi Film Bayramı 2015", 18 Kasım 2015.
Poster for The Bad Cat  (Kötü Kedi Şerafettin) with director Mehmet Kurtuluş on the right, in a photo taken at Maltepe University when he and the Anima crew came to support "Hand-Drawn Animation Day", November 18th 2008. See "Hand-Drawn Animation Day" 18 Kasım-November 2008.

ENGLISH

For years we keep hearing that "the first Turkish animated feature film has been produced", all soon forgotten because, though they fulfilled the requirement in screen time, they were technically never up to par. 

Now we have a really lavish and well made production before us, with quality animation (I would have preferred more elasticity in the mouth action), fast tempo, efficient storytelling and strong visuals. To top it all, it all feels authentic, all indigenously Turkish, from the dialogue full of colloquialisms and slang to the authentic locales, all familar sights of Istanbul like Taksim square, the steep Cihangir neighbourhood, the Bosphorus, the Galata tower, and the generic corner grocer. 

Unfortunately, the protagonist is a selfish, fowlmouthed, agressive bully and potential rapist named Şerafettin ("Shero"). He breaks into a flat to molest a housecat, who gets electrocuted and killed when she tries to escape. In an ensuing scuffle, Shero flings her distressed owner out of a window to his death, his brain landing beside him. The poor man returns as a zombie to seeks revenge, becoming the villain of the film, with Shero as the unlikely hero. I cannot condone a film that lionizes the agressor and villainizes the victim. Just a few days ago I and my wife were in a protest march against the victimization of women- a very real problem here. What kind of a message would this film broadcast to the sick minds out there?

 March protesting violence towards women in Kadıköy on May 6th, 2016.
They are carrying photographs of Hilal Aslan, shot by her brother on June 20th 2014 for wanting to stay with her boyfriend, Cansel Buse Kınalı, who shot herself on February 24th 2016 after reportedly being abused by her teacher, and Özgecan Aslan, murdered by a minibus driver in course of an attempted rape on February 11th 2015. 
There were many other photos carried that day.
(Image from my own camera.)

I watched the film with mixed feelings; I was simultaneously swept and repelled by it, I laughed even as my stomach turned. Watching a good animated film leaves me a warm afterglow, a state of happiness and purification. This film dragged me down, left me feeling sullied. I paid attention to the mood of the public leaving the theatre, both of our screening and the one preceding it; no smiling faces- and this, after a comedy..!

For years director Mehmet Kurtuluş has had a sustained ambition to create an animatied feature that would be up to international standards. In the end he achieved his goal. I wholeheartedly congratulate him and the Anima team on this. It is
unfortunate that he opted for the "cult" comic strip of cartoonist Bülent Üstün.

Left, above: 
Bülent Üstün's "bad cat" Şero
(pronounce "Shero", short for Şerafettin).
He's saying "What are you looking at, love?!"

 
 

Left, below:
Stencilled Shero on a wall in
Kadıköy, Istanbul.


It is probable that the intention was to cash in on the popularity of the strip, but on the other hand a film inaccessible to children below 13 and requiring parental guidance up to 15 already sacrifices a large slice of the audience potential. (I hear families who inadvertently brought their children to see the film to see the kitty were shocked.) As for the fans of the film, they would prefer to find ways to see the film for free.

Now that they have proven that they are capable of creating a fine animated feature, I expect Mehmet Kurtuluş and the Anima team to tell us a worthwhile story.