TÜRKÇE: (For English, please scroll down.)
|
Washington DC.1960 civarı: Küçük kovboy ben,
anneannem. Necmi teyzem, annem ve ablam. |
“Kovboy kılığına girip beni ağaca bağlardın”; yarım
yüzyıldan fazla zaman önce Washington’daki günlerimizden kalan bu anı sanki
Necmi teyzemin benimle ilgili en değerli anısıydı! Teyzem o kadar girgin,
sosyal yönü o kadar gelişmiş, çevresi o kadar geniş birisiydi ki benimle ilgili
bu kadar eski bir anıyı unutmamış olmasından gururlanmalıyım.
Necmiye Arkun tükenmez bir özveriyle matematik ve
Fransızca öğretmiş, öğrencileri arasında efsaneleşmiş süper öğretmen (tek bir
ders bile kaçırmadığı söylenir), 100 yıl 7
|
Teyzem 40'lı yaşlarının başında. |
ay ve 21 günlük uzun ve verimli bir
hayat sonunda kanser ve yarattığı komplikasyonlara yenik düştü. Vaktini,
enerjisini ve parasını cömertçe harcayan, bütçesi devamlı açık veren
biriydi. Evliliğinden çocuk sahibi olmamış, biriken sevgisini başkalarına
dökmüştü- ama bu sevginin aslan payını Erol aldı. Kan bağları yoktu, yolları bir şekilde kesilmişti. Erol’un
kızkardeşi de teyzemden sevgi ve ilgi gördü ama Erol’un yeri bambaşka oldu-
olağan gerçek ana-çocuk sevgisinin ötesine geçen bir bağ. Ve Erol da bu sevgiye
lâyik olduğunu kanıtladı- son dakikalarında teyzemin yanında olmak için
Boston’dan uçup geldi. Ve son dakikalar gelmiş gibi gözüktüğünde orada ellerini
tutuyordu. Ambulans gelip yoğun bakıma götürürken Erol da yanında gitti.
Teyzem hiç
istemediği şekilde türlü aletlere bağlanarak yoğun bakımda iki hafta daha dayandı
ve nihayet 15 Aralık 2018’de aramızdan ayrıldı.
Seveni sayanı çoktu, öğrencileri onu hiçbir zaman
unutmamıştı. 99uncu ve 100üncü doğum günü kutlamaları kalabalık ve
gösterişliydi. Son aylarında destek olmak için akrabalar biraraya geldi, ama en
devamlı ve özverili destek, akrabalığı uzakça bir hısımlıktan fazla olmayan
Perihan’dan geldi. Zorla gönderilmedikçe teyzemin yanından ayrılmadı!
|
Öğretmen Necmiye Hanım'ın 100üncü doğum günü kutlaması, yanında oturan kızkardeşi, yani benim annem. Tam arkalarında ayakta sadık Perihan hanım. |
Necmi teyzemde sanat aşkı vardı, özellikle klasik müzik ve
edebiyat. Fransızcaya hayrandı- bu konuda ona takılırdım, çünkü Fransız
gramerini ve ortografisini saçmasapan bulurum. Ama onun bu dile olan
sevgisini anlıyordum; o dil, en mutlu günlerinin anılarını canlandırıyordu.
(Benim için Almanca’nın olduğu gibi- yine gramatik bir felaket, ama en güzel
günlerimin çağrışımlarıyla dolu.) Son günlerine kadar Fransızca okudu- Victor
Hugo’dan Paris Match’a kadar. Teyzem (ve annem) Büyükada’da Saint Antoine’da okumuştu,
öğretmenleri rahibelerdi. Orada adının “Nejminette” olarak küçültüldüğünü tatlı
bir anı olarak aktarırdı- ciddi rahibelere oynadıkları oyunları da! Daima
Müslüman olduğunu söylerdi, Atatürkçü bir Türk olmakla iftihar ederdi, ama karakteri ve
zevkleri üzerinde Hristiyan Batı’nın etkisi inkâr edilemez. Bir tüccar olan
dedem aileyi batı müziğiyle tanıştırmış- gramofon plaklarından piyano
derslerine varıncaya kadar, ve müzik yaşlılıkla gelen moral çöküntüsünde ona destek
oldu. Huzurevindeki odasında gece geç saatlere kadar kültürel müzik kanalı
Mezzo’yu seyrederdi. Hayatta en büyük aşkı, Erol’dan hemen sonra, Çinli konser
piyanisti Lang Lang’dı.
|
Teyzem hastanede, Lang Lang'dan Chopin'in Grande Polonaise'ini dinliyor. Gece gündüz refakat eden Perihan pencereden dışarıyı seyrediyor. Tarih 20 Ekim 2018, 26 gün sonra herşey bitecek. |
|
Bu dünyadan Beethoven in Koral Fantazisi’ni dinleyerek ayrılmak isterdi. (Piyano, orkestra ve koro için konçerto.) Denedik. Daha
önceki bir hastane sürecinde bigisayarımdan bu konçertonun bir klibini
seyrettirdim. Herşey bitiyor gibi gözüktüğü o günde Erol cep telefonundan
çalmış. Sonra yoğun bakımda cep telefonumun kulaklığını sol kulağına
yaklaştırarak dinletmeye çalıştım ama şuursuz gibiydi ve daha koro bölümüne
gelmeden hemşireler ziyaretçileri çıkarttı. Sonra defalarca düşürdüğüm
telefonumu bir kere daha düşürerek işini bitirdim. Telefonumu yenileyene kadar
da artık herşey bitmişti.
Konçertonun teyzemin zihninde sonuna kadar çalmaya
devam ettiğini hayâl etmek istiyorum, bu çok mu fazla? Ve belki teyzemin hâyal
gücü piyanoya Lang Lang’ı oturtmuştur.
|
Hastanede beklerken rahatlamak için çizdiğim melek resimleri.
Angel figures I drew for comfort in the hospital. |
|
|
Teyzemi kaybettiğimiz günden.
From the day we lost my aunt. |
|
|
|
Eylül başlarında çok rahatsız edici bir rüya gördüm- bir sabır sınavı için kendini Meryem Ana şeklinde bir kafese kapattıran bir rahibe. Beni o kadar etkiledii ki resmini çizmeye karar verdim. Önümdeki sıkıntılı süreci temsil ettiğini düşündüm.
Ama sonra teyzemin yatağa bağlı haline benzediğini farkettim.
Öyle ya,rahibeler tarafından eğitilmemiş miydi?
Around the beginning of September I saw a very disturbing dream- a nun having herself locked into a cage formed to resemble the Virgin Mary for a test of patience.
It left such a strong impression on me that I decided to draw it. At first I thought it represented the difficult period I had to face. Later I noticed how much the image
resembled my aunt pinned to her bed. After all, she'd been taught by nuns, hadn't she? |
|
|
ENGLISH:
|
Washington DC circa 1960: the little cowboy, my grand-
mother, aunt Necmi, my mother and my sister. |
“You used to dress up as a cowboy and tie me to a tree”;
this seemed to be the most cherished memory of my aunt Necmi regarding me, a
memory from our time in Washington, over half a century ago! Indeed, my aunt is
such a sociable, gregarous person with such a vast circle of friends and
relations that I should be honored she has kept such memories of me from so far
back.
Necmiye Arkun, teacher extraordinaire, who has taught
mathematics and french with unerring dedication (they say she never missed a
class), a legend among students, passed
|
My aunt in her early 40's. |
away after a bout with cancer at the
ripe old age of 100 years, 7 months and 21 days! She was generous with her time,
her efforts, and her money, unable to make ends meet. Her marriage had brought
no children, though she lavished love and attention on many- but none more than
a certain Erol. Erol was no blood relation, their paths had simply crossed at one point. Erol’s sister also benefited from her
love and attention, but with Erol, there was something special- a bond that surpassed
many a mother and child- and fittingly, Erol travelled all the way from Boston
to be at her side in her last moments. He was there, holding her hand during
what seemed to be her last throes, and accompanying her on the ambulance when
she was taken to intensive care.
She held on for a further two weeks, attached to
all sorts of devices- a fate she dreaded- finally succumbing on November 15th
2018.
Her following was great, her students never forgot her, her
99th and 100th birthday bashes were grand occasions. The family rallied
together to support her through the difficult last months, but none showed
greater dedication than the almost sainted Perihan, though barely related, who
was with her almost uninterruptedly- leaving her side only when forced out.
|
Necmiye the teacher celebrating her 100th. Seated right next to her is her sister, that is to say, mother. Standing right behind them is the dedicated Perihan. |
|
Aunt Necmi was enamoured of art, especially classical
music, literature, and the French language- something I teased her about because
I find French grammar and ortography nonsensical. But I could see what it meant to her- a storehouse of her most cherished recollections. (Like German for me-
also a grammatical catastrophe, but carries with it memories of my happiest
times!) To the end she read French literature from Victor Hugo to Paris Match. My
aunt- as well as my mother- attended St. Antoine elementary school of Istanbul’s Büyükada where
they were taught by nuns. She fondly remember the nickname she acquired in
those times- “Nejminette”- as well as the pranks she pulled in the regime of
those straigt-laced nuns. Though always professing to be Muslim as well as a
Turkish patriot and a Kemalist, her character and tastes were marked by the culture of the
Christian West. My grandfather, a merchant, had introduced music into the
family- from gramophone records to piano lessons, and music became her prime
support and a remedy to her flagging morale in old age. She watched the artsy music channel
Mezzo late into the night in her room at the retirement home. Her greatest love
of her life, coming just after Erol, was the Chinese concert pianist Lang Lang!
|
My aunt in hospital enjoying Lang Lang playing Chopin's Grand Polonaise. The dedicated Perihan, by her side day and night, is gazing out of the window. |
Her wish was to exit this world listening to Beethoven’s
Choral Fantasy (concerto for piano, orchestra and chorus) . We tried- I played
a videoclip of it from my computer during an earlier phase in a hospital. Erol
turned it on that day when it seemed all would end. Later, in intensive
care, I tried holding my earphone to her left ear while playing it from my cell
phone, but she seemed unconscious and the nurses ushered visitors out before it
got to the chorus. After that I dropped my phone once too often and killed it, so I
couldn’t continue the concert. By the time I had my phone replaced she was
gone.
Is it too much to hope the rest might have played to the end in her mind?
With her imagination placing Lang Lang at the keyboard?